Ekmeğin ham maddesi buğday ilk kez bereketli Nil Nehri’nin suladığı topraklarda çıkmıştır. Ekmek deyip geçme, ekmek insan kadar eski insan kadar yeni. İnsanın yeryüzü serüveninin en eski şahidi. İnsanlık tarihi ile doğrudan ilgili. İnsanın kültürle, iktidarla, ekonomi ile ilişkisi hep ekmekle bağlantılı.
Ekmek emekten bağımsız mı, hayır. Ekmek emektir. Tarladaki rençperin dağdaki çobanın kutsalıdır. Bu yüzden değerlidir. Kültürümüzde ekmek nan-i azizdir. Bizde Nan-i haramdan kaçılır. Nan- i helal peşinde koşulur.
Ekmekle oynanmaz. Kadim kültürümüzde ekmeğin kutsallığı emeğin değerli ve saygın oluşu değer odaklı dünyamızdandır. Ekmek iki dünyayı da ilgilendiren en değerlimizdir. Bu yüzden işçinin hakkı modern yasalarla korunmakla birlikte bu yeterli değildir helal olan önceliğimizdir yasal olandan önce.
Ekmeğe dönelim,
Soframızda, heybemizdeki ekmeğin bir üç bin buğday tanesinden meydana geldiğini bilip başlı başına emek olduğunu da bilmeliyiz. Neymiş ekmek “emek”miş.
Köy meydanındaki fırından, tekneye dizilmiş ekmekleri ile omzunda seğirtip giden kadınlarımız analarımız hepimizin hafızalarında ekmek kadar sıcaktır.
Ekmeğin emekle bağı evdekilerin kursağından sıcak çorbayla geçecek olması ekmekle oynanmaması gerekliliğini kesin kurallığını bir kez daha ortaya çıkarıyor.
Bir insanın ekmeğiyle oynanması o kişiyi iflah etmez. Hepimiz biliriz. Ama bir gerçeği birçok sebepten söylemekten imtina ederiz. Ekmekle oynanmaz.
Sözün özü
“Her insan önünde sonunda kendi hayatı zannettiği bir hikâye uydurur.” Max Frisch