Dağ Yöresinde antik çağ boyunca önemli şehirler kuruldu. Roma İmparatoru Hadrianus tarafından kurulan Hadrianoi (MS.125), bunların en ünlüsüdür. Kellai olarak bilinen diğer bir şehrin de günümüzde Keles yakınlarında konumlandığı tahmin edilmektedir. Büyük olasılıkla Keles’in adı da Kellai şehrinden gelmektedir. Tıpkı Adranos’un Hadrianoi’den geldiği gibi. Yine Harmancık ilçesine adını veren Çardi adının da bahsi geçen şehirler gibi bir antik çağ ismi olduğunu tahmin ediyoruz.
Harmancık’a bağlı Nalbant Mahallesi’nde konumlanan bir başka şehrin varlığı daha bilinmektedir. Halk arasında Kara Şehir olarak bilinen şehrin gerçek adı ve ne zaman kurulduğu henüz bilinmemektedir. Şehir, harabelerinin karaya çalan renginden dolayı Kara Şehir olarak adlandırılmıştır. Nalbant Mahallesini merkez alan şehrin, çevresinde bulunan Hoban Danişment, Okçular, Gülözü ve Yayabaşı mahallelerine kadar uzandığı tahmin edilmektedir.
1940’larda Dağ Yöresi’ni ziyaret eden Bursa Müzesi Müdürü Ali Rıza Yalgın, şehrin sütunlarının Hoban Danişment Mahallesi’ne bağlı Demirkaynak Dede Kabristanı’nın hemen batısında dimdik ayakta durduğunu nakletmektedir. Günümüzde Demirkaynak Dede Kabristanında bulunan pek çok devşirme kalıntı, bunu doğrular durumdadır. Ayrıca Nalbant Mahallesi ile kabristan arasındaki tarlalarda bulunan serpinti seramik ve kerpiç kalıntılar, Kara Şehrin varlığına işaret eden başka kanıtlardır. Maalesef Kara Şehrin ayakta kalan kalıntıları, zamanla defineciler ve köylüler tarafından bilinçsizce yok edilmiştir.
Kara Şehrin izini sürenlerden birisi de ünlü Alman arkeolog ve epigraf Elmar Schwertheim idi. 1980’lerde Dağ Yöresi’ni ziyaret eden Schwertheim, Nalbant Mahallesi’ne de uğramış ve bu civarda bulunan antik yazıtları okuma imkanı bulmuştur. Schwertheim’ın bölgedeki en önemli keşfi, ünlü Romalı Doktor Aristokles’in mezar kitabesini tespit etmek olmuştur. Kitabe, halen Cuma Camisi’nin girişinde sol köşede temele montelenmiş durumda bulunmaktadır. Kitabeye göre Aristokles, Roma’da haklı bir şöhret edinmiş ve genç yaşta burada vefat etmiştir. Sonradan memleketi Kara Şehir’de hatırasına bir temsili mezar kitabesi dikilmiştir. (Bu hususta Mehmet Pelvan’ın Tarihi ve Kültürüyle Nalbant Köyü adlı kitabında ayrıntılı bilgi mevcuttur)
Kara Şehir’le ilişkilendirilebilecek bir başka kanıt da Nalbant Mahallesi’nde bulunan Cuma Camisi’dir. Osmanlı döneminde Cuma namazları için kullanılan cami, Dağ Yöresi’nin faal tek Cuma camisidir. Cami yapısının ilk kez ne zaman ve ne amaçla inşa edildiği belli değildir. Cami içinde ahşap malzemeyle kapatılan mermer sütunlar ve köylünün atalarından naklettiği bilgiler, caminin bir kiliseden dönüştürüldüğü yönündedir. Caminin eski fotoğraflarından duvarlarında birçok devşirme malzemenin kullanıldığı anlaşılmaktadır. Defineciler tarafından defalarca tahrip edilen cami, bir kaç yıl önce geçirdiği tamirat sonucunda orijinalliğini büyük oranda yitirmiştir.
Dağ Yöresi’nde “Cumayeri” veya “Cuma alanı” gibi tanımlamalarla belirtilen mevkilerin çoğunda bir kilisenin varlığından bahsedilir. Buralarda bulunan haç veya benzeri ikonlar ve tapınak kalıntıları, bunu destekler niteliktedir. Bunu iki şekilde okumak mümkündür: Osmanlı Devleti’nin kuruluş döneminde yoğun şekilde yöreye yerleşen Müslüman Türkler, burada terk edilmiş kiliseleri camiye çevirerek bunları ibadet maksatlı olarak kullanmaya devam etmiştir. Diğer taraftan yoğun Türk göçüne maruz kalan yöredeki Rum nüfustan zamanla Türklerle kaynaşıp Müslümanlığa geçenler olmuştur. “Dönme” olarak tanımlanan bu nüfus, kendi kiliselerini bu sefer cami maksatlı olarak kullanmaya devam etmiştir. Dolayısıyla Nalbant Cuma Camisi’nin de kiliseden dönme bir mabet olduğu ve büyük olasılıkla Kara Şehir’de bir tapınak merkezi olduğunu söylemek yanlış olmaz.