Darıca’dan Ezine’ye yaptığım yolculuk üzerine kısa bir düşünce…
Birçok deneme türü yazımda, dergilerde yolculuk üzerine yazdım.
Bu videolu yazımda da yolculuktan bahsetmek istiyorum.
İngiliz oyuncu, yazar ve dünya gezgini Michael Palin: “Seyahat etme mikrobu size bir defa bulaştıktan sonra artık tedavisi yoktur. Hayatımın sonuna kadar bu mikropla mutlu bir şekilde yaşayacağımı bilmek çok güzel bir duygu!” diyor. Sanırım bende de bu mikroptan biraz var…
2012 yılının bir yaz günü arkadaşlarımla İzmir’e doğru yola çıkmış, Gümüldür, Özdere gibi sahil yerleşmelerini dolanıp tekrar Manisa’ya geldikten sonra Spil Dağı üzerinden Şehzadeler’e bağlı Ayvacık Köyü’ne selam verip Sancaklıuzunçınar’ı görerek Turgutlu, Salihli, Sard Antik Kenti, Kula, Gediz, Aizonai antik kenti ve Kütahya üzerinden Bursa’ya geri gelmiştik.
Bu yolculuk normal güzergahları izlemediğimiz için oldukça ilgi çekici ve güzeldi. Hatta sonunda yolculuk haritama baktığımda Türkiye’nin batısında büyükçe bir kalp ve geride katedilmiş yüzlerce kilometre yol duruyordu.
Türkiye’nin batısı yani daha özelde İyonya dediğimiz Milet, Efes, Foça ve İzmir çevresi seyahat etme isteğimi en çok cezbeden yerler arasında…
Son yıllarda Biga Yarımadası olarak bildiğimiz Troas da ilgimi oldukça çekiyor. Edremit Körfezi ve Kaz Dağlarının muhteşem güzelliği antik coğrafya ve geleneksel yaşantımızla birleştiğinde bana muhteşem bir haz veriyor.
Belki de bu yüzden Darıca’dan Osmangazi Köprüsünden geçerek Ezine’ye doğru çıktığımız yolculukta İzmir İstanbul Otoyolu’nun Karacabey çıkışından çıkmadan soluğu Edremit’te aldık…
Marmara Denizinin güneyinde uzanan Bursa – Çanakkale yolunun ıssızlığının tam tersine Balıkesir Batı gişeleri sonrası yol farklı bir havaya bürünüyor. İvrindi, Havran, Edremit güzergahında oluşan hareketlilik bence seyahat üzerine söylenen tüm sözlerin üzerinde…
Hatta bir benzin istasyonunda durduğumuzda yeni çıkan sımsıcak köy ekmeğinden almadan edemedim. Bu sıcak ekmeği arabanın bir yerine bırakıp öyle mahzun bırakmak da olmazdı tabi… Tereyağı ile ekmeği buluşturunca yolculuğun keyfi bir kat daha arttı.
Şimdi Ezine’deyim. Yazları sıklıkla uğradığımız Strabon’un Antik Anadolu Coğrafyasını anlattığı Geographika eserinde Gargara dediği Küçükkuyu’dan geçerek Ezine’ye geldim.
Bu videoyu da anneannemizin çiçekleri arasından çekiyorum. Arkamda türlü sardunya çeşitleri, önümde ıtırlar, sukulentler, fesleğenler, Melisalar arasında konuşmak müthiş bir duygu…
Böyle durumlarda da Orhane Veli düşer aklıma
” yolculuk niyetinde değilim.
fakat böyle bir iş yapmaya kalksam
doğru istanbula giderim.
beni bebek tramvayında görünce
ne yaparsın acep?” diyor ya ben de yolculuk niyetinde değildim… Fakat böyle bir iş yapmaya kalkınca doğru bu taraflara gelirim…
Andrew McCharty ile bitireyim….
“Ne kadar uzağa gidersem kendime o kadar çok yakınlaşıyorum.”