Öyle günlerden geçiyoruz ki sanki tarih kitaplarından bildiğimiz o büyük savaşların tam ortasındayız.
Öyle bir savaş ki ne bombalar patlıyor ne top ne de tüfek…
Öyle bir savaş ki tüm dünyayı saran…
Savaşı başlatan düşman ise ne bir azınlık, ne bir devlet ne de bir imparatorluk
Savaşı başlatan gözle görülemeyen bir minicik virüs.
Tıp dilinde COVID 19, halk dilinde korona diye bildiğimiz virüs tüm dünyayı etkisi altına aldı.
Çok değil daha birkaç ay öncesi biri çıkıp dese, küçük bir virüs dünyayı yönetecek, herkesi evlere kapatıp hayatı felç edecek hepimiz güler geçer ‘’eee yok artık ‘’ derdik sanırım.
Kendimizi karantinaya aldığımız bu günlerde bu COVID19 bize neleri öğretti ? Neler neler öğretmedi ki…
En başta o çok uzakta gibi gördüğümüz hatta hiç ölmeyecekmiş gibi davrandığımız yaşantımızda, ölümün yanı başımızda olabildiğini gördük ..
Bu zorlu süreçte aylarca sevdiklerinden evlerinden ayrı kalan, bizler için her türlü fedakârlığı yapan sağlık çalışanlarımızın değerini anlayıp onları ayakta alkışlamayı öğrendik…
Çocukluğumda sadece nüfus sayımı günlerinden bildiğim sokağa çıkma yasağı için evlere nasıl tuvalet kağıdı stok etmemizi ve marketlerdeki LUPPO’nun evlerimizin olmazsa olmaz pastası olduğunu yaşanan market izdihamları ile gördük ☺
Ah! Yine yıllar öncesi misafirlikte büyüklerimin ellerine, o minicik ellerini açan küçüklerin ise elleri yerine başına dökülen kolonyanın bu virüse karsı ne kadar etkili olduğunu kolonyaların yok satmasından anladık
Bu salgın ile birlikte hayatımıza hiç de alışık olmadığımız birçok yeni terim girdi. Pandemi, Filyasyon, entübe, sosyal izolasyon, Bilim kurulu gibi terimlerin anlamlarını bilmeyenimiz kalmadı. HAYAT dersini bir şekilde vermeye devam ediyor 🙂
Dünyanın süper gücü olarak bildiğimiz ABD sağlık sistemindeki yetersizliği ile yenik durumuna düştüğünü yine bu süreçte gördük.
Elimdeki telefonu mikrofon yapıp giderli şarklarını söylediğim Demet Akalın ‘ın da bizlerden farkının olmadığını GUCCİ marka kıyafetlerini giyip sahnelere çıkamadığı zamanlar anladık. Meğer bu virüs zengin fakir ayırımı yapmıyormuş. Meğer ölmekten herkes korkuyormuş.
Alışveriş merkezlerinin kapandığı, sanayinin, turizmin durduğu, dünya ekonomisinin sarsıldığı bu dönemde azla yetinebilmeyi öğrendik.
Her ne olursa olsun isteyince, el ele verince her şeyin en güzelini yapabileceğimizi 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramını evlerden coşkuyla kutladığımız zaman sadece biz öğrenmedik, tüm dünyaya da öğrettik…
Elbet geçecek bu zor günler
Elbet çiçek açacak umutlar
Yeter ki ele ele verelim yeter ki inanalım
Ne demişti Levent Yüksel bir şarkısında
‘’Sana söz yine baharlar gelecek, sana söz ışık hiç sönmeyecek’’
Sözümüz olsun birbirimize sağlıklı günlere, güzel yarınlara dair…